Son yıllarda jeopolitik gerginliklerin arttığı bir ortamda, Almanya'nın askeri gücü ve savaşa hazırlığı merak konusu haline geldi. Almanya, Avrupa'nın en güçlü ekonomilerinden biri olarak, tarihsel olarak savaşın getirdiği yıkıcılıklardan kaçınma eğiliminde olmuştur. Ancak, günümüzde artan baskılar ve askeri tehditler, Almanya'nın savunma stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden oluyor. Peki, Almanya gerçekten savaşa hazır mı? Bu sorunun yanıtı oldukça karmaşık ve çok yönlü.
Almanya, dünya çapında gelişmiş bir askeri teknolojiye sahip olsa da, NATO standartlarına göre belirlenen asker sayısı ve donanım açısından bazı sorunlar yaşamaktadır. 2021 itibarıyla, Almanya'nın aktif asker sayısı yaklaşık 184,000’dir ve bu, NATO'ya üye ülkeler arasında görece düşük bir rakam olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, savunma bütçesi son yıllarda artırılmasına rağmen, hala gerekli olan modernizasyon projelerinin gerçekleştirilmesinde bazı gecikmeler söz konusu. Askeri altyapı eksiklikleri, operatif etkinlik açısından Almanya'nın elini zayıflatmakta.
Almanya, Batı Avrupa'nın en büyük ordusu olmasına rağmen, 2022 yılında yapılan analizler, askerî teçhizat ve eğitim konusundaki eksikliklerin önemli bir sorun teşkil ettiğini göstermiştir. Altyapı yetersizlikleri ve modern savaş teknolojilerine entegre olamama, Almanya'nın askeri güç olarak etkinliğini sorgulatmaktadır. Savaş uçaklarından denizaltılara kadar pek çok askeri cihazın bakım ve güncellenme süreçlerinde yaşanan aksaklıklar, stratejik açıdan ülkeyi zor duruma sokmaktadır.
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırıları başlangıçta Almanya'nın askeri harcamalarını artırmasına yol açtı. Federal Hükümet, bu tür tehditlerle başa çıkabilmek için askeri harcamalarını %2’ye yükseltmeyi taahhüt etti. Ancak bu mali destek, birçok analiste göre yalnızca bir başlangıç olarak görülüyor. Uzmanlar, Almanya'nın güçlü bir ordu kurabilmesi için uzun vadeli bir strateji izlemekte kararlı olması gerektiğini düşünüyorlar. Zira, sadece bütçe artırmak yeterli değildir; aynı zamanda eğitim, lojistik ve teknolojik gelişim konularına da dikkat edilmelidir.
Alman halkının, militarizmin getirdiği karamsar hatıralar nedeniyle savaşa karşı temkinli bir tutum içinde olduğu bilinmektedir. Bu tutum, toplumsal bir uzlaşmanın sağlamasını zorlaştırırken, Almanya'nın askeri harcamalarındaki artışla birlikte toplumsal çatışmalara da yol açabilir. Almanya'nın, tarihi bağlamdaki rolü ve savaşa karşı olan bu temkinli yaklaşımı, askeri bir güç olmaktan ziyade diplomatik çözüm arayışlarını önceliklendirmesine neden olmaktadır.
Buna rağmen, Avrupa güvenliği açısından önemli bir aktör olan Almanya'nın, NATO ile işbirliğinde daha proaktif bir rol üstlenmesi bekleniyor. Geçtiğimiz aylarda, Almanya'nın, Polonya ve Baltık ülkeleriyle olan savunma iş birliklerini güçlendirdiği gözlemlendi. Askeri tatbikatlar ve ortak eğitim programları, Almanya'nın askeri kapasitesini artırma çabalarının bir parçası olarak değerlendirilmekte. Ancak her ne kadar stratejik iş birlikleri geliştirilmeye çalışılsa da, üst düzey askeri liderlerin ve karar vericilerin, askeri stratejileri geliştirmede daha etkin bir rol alması gerektiği konusunda hemfikir oldukları görülüyor.
Sonuç olarak, Almanya'nın savaşa ne derece hazır olduğu sorusu karmaşık bir sorundur. Ekonomik güç ve teknolojik yetenekler bir avantaj sağlasa da, askeri eğitim ve teşkilatlanma konularında hala alınması gereken çok yol bulunmaktadır. Almanya, uluslararası düzlemde etkili bir aktör olabilmek için, hem askeri kapasitesini güçlendirmeli hem de halkının güvenini kazanarak toplumsal destek oluşturmalıdır. Gelecekte karşılaşabileceği tehditlerle başa çıkabilmek için, öncelikle iç dinamiklerinin sağlamlaştırılması ve uluslararası işbirliklerinin geliştirilmesi gerekmektedir.