İsrail ordusundan gelen son haberler, savaş psikolojisinin ne denli yıkıcı etkileri olabileceğini bir kez daha gözler önüne serdi. Son üç ay içinde, 18 askerin intihar etmesi, hem ordunun hem de toplumun derin bir trajedinin pençesinde olduğunu gösteriyor. Bu durum, özellikle savaş ve çatışmalarla iç içe geçen bir psikolojik durum olan “soykırım psikolojisi” terimini yeniden gündeme getirdi. Askerlerin yaşadığı ağır psikolojik yük, toplum içinde de yankı bulmakta, aileler ve topluluklar derin bir yas sürecine girmektedir.
Psikologlar, intiharların ardında yatan sebeplerin karmaşık olduğunu ve genellikle birden fazla faktörün etkileşimi sonucu meydana geldiğini belirtmektedir. Gazze, Batı Şeria gibi çatışma bölgelerinde görev yapan askerler, sadece savaşın fiziksel değil, ruhsal yükleriyle de başa çıkmak zorunda kalmaktadır. Yaşanan çatışmaların hem gördükleri dehşet hem de bu durumların yarattığı vicdan azabı, askerlerin ruh halleri üzerinde ciddi etkiler bırakmaktadır.
Uzmanlar, intihar eden askerlerin çoğunun, psikolojik destek alma konusunda yaşadıkları zorluklar nedeniyle yalnız kaldıklarını ve bu yalnızlığın, intihar düşüncelerinin güçlenmesine yol açtığını vurgulamaktadır. Özellikle, çatışma sonrası stres bozukluğu (PTSD) gibi psikolojik rahatsızlıklar yaşayan askerler, durumlarının ciddiyetinin farkında olsalar bile, toplum içinde yaşanan damgalanma korkusu nedeniyle yardım almaktan çekinmektedirler.
Asker intiharlarının artması, İsrail toplumunda da derin bir endişe yaratmış durumda. Aileler, kaybettikleri evlatlarının yaşadığı ruhsal rahatsızlıklara dikkat çekerek, hükümeti daha etkili psikolojik destek sistemleri kurmaya çağırıyor. İntiharların önlenmesi için yapılması gerekenlerin başında, askerlere yönelik daha kapsamlı bir psikolojik destek programının oluşturulması geliyor.
Özellikle, acil durumlarda ruh sağlığı profesyonellerinin devreye girmesi, askerlerin yaşadığı travmaların daha erken tespit edilmesi ve uygun tedavi yöntemlerinin uygulanması gerektiği konusunda hem fikir olunuyor. Askerlerin sosyal destek gruplarına yönlendirilmesi ve bu gruplarda deneyimlerini paylaşarak yalnızlık duygusunu aşmaları sağlanabilir. Toplumun bilinçlenmesi ve savaşın ruhsal etkilerinin daha iyi anlaşılması, bu tür trajedilerin yaşanmasının önüne geçebilir.
Sonuç olarak, İsrail ordusunda yaşanan bu trajik intiharlar, yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda toplumun da bir yansımasıdır. Çatışma psikolojisi, orduda görev yapan askerlerin sağlığını tehdit eden bir durum haline gelmiştir. Bu tür durumların önlenmesi için alınacak önlemler, hem askerlerin hem de toplumun geleceğini olumlu yönde etkileyecektir. Savunma bakanlığının bu durumu ele alarak gerekli adımları atması, bu tür olayların önüne geçecektir.
Yalnızca askeri liderlerin değil, sosyal hizmet uzmanlarının, psikologların ve toplumun her kesiminin bu konuda bilinçlenmesi, gerekli adımların atılmasına zemin hazırlayacaktır. İnsan hayatının değerinin her zamankinden daha fazla anlaşıldığı bu günlerde, kayıpların önüne geçmek için mücadele etmek hepimizin ortak sorumluluğudur.