Son günlerde dünya çapında birçok büyük şirketin hisse değerlerinde kayda değer düşüşler yaşandı. Özellikle teknoloji ve enerji sektöründe yer alan dev firmalar, küresel ekonomik belirsizlikler, enflasyon artışı ve jeopolitik gelişmeler nedeniyle toparlanmakta zorlanıyor. Ekonomistlerin ve piyasa analistlerinin dikkatini çeken bu düşüşlerin sebepleri arasında, Amerikan eski başkanı Donald Trump'ın siyasi faaliyetleri ve bağışları ile ilişkilendirilmesi dikkat çekiyor. Trump’ın kampanya sürecinde big tech (büyük teknoloji) şirketlerine yaptığı çağrılar, hangi stratejilerin işe yaradığını sorgulatıyor.
Piyasalardaki dalgalanmaların ardında yatan birkaç temel sebep var. Birincisi, artan enflasyon oranları ve bu durumun beraberinde getirdiği faiz artışları. Yüksek enflasyon, tüketici harcamalarının azalmasına ve dolayısıyla şirket karlarının düşmesine yol açıyor. İkinci olarak, Rusya-Ukrayna savaşı ve Çin’in sıkı pandemi önlemleri gibi jeopolitik faktörler, küresel tedarik zincirlerini olumsuz etkileyerek şirketlerin mali tablolarını zayıflatıyor. Bu belirsizlik ortamında, yatırımcılar riskten kaçınarak hisse senetlerini elden çıkarıyorlar ve bu da piyasalarda genel bir düşüş trendi oluşturuyor.
Eski Başkan Trump, 2024 başkanlık seçimleri için yenilikçi bir kampanya yürütmeye başlarken, bağış toplama faaliyetlerine hız vermişti. Ancak, yüksek profilli bağışlar bile piyasalardaki düşüşü durdurmakta etkili olamadı. Trump’a yakın yatırımcıların gözdesi olan şirketler, beklenen performansı gösteremeyince, bağışların bu şirketler üzerindeki olumlu etkisi sorgulanmaya başlandı. Analistler, Trump’ın şirketlere cezbetme çabaları ve mümkün olan en yüksek bağışları toplama stratejilerinin devlet politikaları ve ekonomik istikrar üzerindeki etkisinin sınırlı kaldığını öne sürüyorlar.
Özellikle teknoloji devleri, yatırımcıların en azından kısa vadede pek umut vermeyen bir tablo çizdiğini ifade ediyor. Örneğin, Facebook’un ana şirketi Meta’nın hisseleri, 2023 yılının başından bu yana önemli bir değer kaybı yaşadı. Ayrıca, Amazon ve Apple gibi firmalar da benzer sıkıntılarla karşı karşıya. Yatırımcılar, bu şirketlerin büyük büyüme potansiyeline sahip olduğunu bilsede, yaşanan düşüşler nedeniyle temkinli davranmak durumunda kalıyorlar.
Çin’in sıkı sıfır COVID politikaları, birçok büyük Amerikan şirketinin, Çin pazarındaki büyüme beklentilerini olumsuz yönde etkiledi. Öte yandan, Rusya-Ukrayna savaşı, enerji fiyatlarının yükselmesine neden oldu ve bu da küresel ölçekten birçok sektörü tehdit eden bir enflasyonist baskı oluşturdu. Bu ekonomik karmaşa, Trump'ın hisse senedi yatırımları üzerinde hiç de beklenmeyen bir etki yarattı.
Sonuç olarak, Trump’a yapılan bağışlar, büyük şirketlerin karşılaştıkları zorlukların üstesinden gelmekte yetersiz kaldı. Yatırımcıların ve ekonomistlerin dikkat çektiği gibi, bağışların değeri, bir şirketin piyasalardaki performansını etkilemiyor. Ekonomi ile siyaset arasındaki karmaşık ilişki, her iki tarafın da karşılıklı etkilerini gözler önüne seriyor. Bu durumda yatırımcılar yine de piyasalarda güveni sağlamak için dikkatli bir izleme ve analiz sürecine girmeyi tercih edecekler.
Sonuç olarak, Trump’ın bağışları, ABD’nin dinamik ekonomik yapısında yalnızca bir yer kaplamakta kalıyor ve bu durum, dünya devlerinin hisselerini etkilemekte etkili olamıyor. Ekonomideki belirsizlikler, yatırımcıları temkinli ve tereddütlü hale getiriyor. Bu tür belirsizliklerin giderilip giderilmeyeceği ise, küresel ekonomik gelişmelere bağlı olarak ilerleyen günlerde daha net bir şekilde anlaşılacak.