Vicdan, insanın içsel bir yönüdür; doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği ve başkalarının duygularına saygı gösterme kabiliyetini içinde barındırır. Ancak günümüzde, vicdansız olarak tanımlanan bireylerin artışı, toplumumuzun belli başlı meselelerinden biri haline gelmiştir. Peki, bu vicdansızlar kimlerdir? Bunu belirlemek ve anlamak oldukça önemlidir. Ayrıca, vicdansızlık olgusunu sadece bireyler üzerinden değil, toplumsal bir sorun olarak da değerlendirmek gerekmektedir.
Vicdansızlık, başka insanların duygularına, haklarına ya da varlıklarına saygı duymama durumunu ifade eder. Bu tür kişiler, genellikle bencil davranış biçimlerine yönelirler ve bu davranışları sonucunda başkalarının zarar görmesine neden olurlar. Vicdanın devre dışı kalması, birçok biçimiyle karşılaşabileceğimiz bir durumdur. Ancak vicdansızlar genellikle psikolojik, sosyal ve kültürel faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkarlar. İş yerinde etik olmayan davranışlar sergileyen yöneticiler, sokakta dilencileri görmezden gelen bireyler veya seçmen iradesine saygı duymayan politikacılar, hepsi bu tanıma uyan örneklerdir.
Bunun yanı sıra, vicdansızlık, bir insanın başka bir insana fiziksel ya da duygusal zarar verme isteği ile de ilişkilidir. İstanbul'da bir parkta yaşanan son olaylarda olduğu gibi, vicdansızların saldırılarına maruz kalan bireyler, toplumsal vicdanı yaralayan durumlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Vicdansızlık, yalnızca bireysel bir durum değil, aynı zamanda bir toplumsal hastalıktır. Bir insanın çevresinde vicdansızlık yaygınsa, bu kişi de bu durumu normalleştirebilir.
Toplumda vicdansızlığın yayılması, birçok faktörün etkileşimi sonucunda gerçekleşir. Öncelikle, modern yaşamın getirdiği talepler, insanları daha bencil hale getirebilir. Hızla değişen sosyal normlar, bireylerin yalnızca kendilerine odaklanmasına yol açarak, başkalarına duyulan saygıyı azaltabilir. İletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, sosyal medyada karşılaştığımız olumsuz içerikler ve nefret söylemleri, vicdansızlığın meşruiyet kazanmasına zemin hazırlamaktadır. İnsanların sosyal medyalarda daha fazla görünürlük için abartılı ve acımasız davranışlar sergilemesi, vicdansızlık algısını güçlendirebilir.
Bir diğer önemli faktör ise eğitim sisteminde gözlemlenen eksikliklerdir. Çocukların, empati duygusal gelişimlerini destekleyecek şekilde eğitilmemesi, ilerleyen yıllarda toplumsal ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, aile içindeki şiddet ve istismar olayları da bireylerin vicdanlarını geliştiremez ve toplumsal normları çürütür. Sonuç olarak, vicdansızlık yaygınlaşırken, aynı zamanda toplumun geleceği de tehdit altındadır.
Sonuç olarak, vicdansızlar, yalnızca bireysel bir sorun değil, aynı zamanda toplumun genel yapısında kök salmış bir hastalık olarak görülmelidir. Vicdanın devre dışı kalmasına zemin hazırlayan sosyal, psikolojik ve kültürel etkenlerin dikkatlice incelenmesi ve bu bağlamda önlemler alınması gerekmektedir. Aksi takdirde, toplumda vicdansızlık daha da yayılacak ve insanlar arasında hoşgörü ve anlayış azalacaktır.